ŞİZOFRENİ ve SEBEPLER

Şizofreni; kişinin düşüncesini, hareketlerini, duygularını ifade şeklini, gerçeği algılamasını çarpıtan ve kişinin diğerleriyle ilişkilerini bozan ciddi bir beyinsel rahatsızlıktır. Şizofreni hastaları çoğunlukla toplumda, işte, okulda ve ilişkilerde problem yaşarlar.

Şizofreni hayat boyu süren bir hastalıktır, doğru tedaviyle kontrol altına alınabilir.

Genellikle ergenlik döneminin sonlarında ya da genç erişkinlik döneminde görülen, çeşitli derecelerde ve biçimlerde duygu, düşünce ve davranış bozuklukları, gerçeklerden uzaklaşma ile karakterize bir psikotik bozukluktur. Şizofreninin neden olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Farklı etkenler üzerinde durulmaktadır. Şizofreninin etkenlerini kesin olarak ortaya koyabilmek tedavi açısından önemli bir aşama sağlayacaktır. Mesela şizofreni geninin bulunması, yeni doğan çocukların hastalıkla karşılaşma risklerini belirleme ve gereken önlemleri alma açısından çok önemlidir. Çünkü ailesinde şizofreni hastası olan kişilerde yüzde yüz şizofreni hastalığı gelişmez. Genetikle birlikte çevresel faktörler, hayat olayları, aile durumu, sosyo-ekonomik şartlar ve viral enfeksiyonlar gibi etkenler hastalığın ortaya çıkışını tetiklemektedir. Bu neden karmaşası kesin tedavinin geliştirilebilmesini geciktirmektedir.

Şizofreni hastalığının sebepleri 3 ana grupta toplanmaktadır: biyolojik, psikolojik ve sosyal sebepler.

Şizofreninin ortaya çıkması için tek başına ne biyolojik faktörler, ne genetik faktörler ne de sosyal faktörler yeterli olabilmektedir.

Şizofreni hastalığı birçok etkenin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır.

Şizofreninin Değişik Tipleri

Paranoid Tip 

Şizofreninin en sık görülen tipidir. Diğer tip şizofreniler daha çok ergenlikte görülürken paranoid tip 30–40 yaşlarında görülür. Bu tip şizofrenide bilişsel yıkım nispeten daha azdır ve hastaların zekâları büyük ölçüde korunmuştur. En önemli belirti şüpheciliktir. Olayları ve nesneleri kendilerini küçük düşürecek şekilde yanlış yorumlarlar. Dış dünyayı algılama ve yorumlama bozulmuştur. Her şeyi bir tehdit olarak algılamaya başlar. Kendisine kötülük yapılacağı düşünceleri ve işitme halüsinasyonları ön plandadır. Hasta çevreyi temel ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde yeniden yorumlamaktadır. Şüphecilik gitgide insanların ona karşı komplo kurdukları düşüncesine dönüşmektedir. Kötülük görme, büyüklük, kuruntu hezeyanları veya değiştirildiği, suçlandığı, etkilendiği, hipnotize edildiği, telepatik olarak kontrol edildiği, zehirlendiği, deneylerin kurbanı olduğu şeklinde düşünceleri olabilir.
Hezeyanlar genellikle sistematiktir. Yani hastalar hezeyanlarının gerçek olduğunu ispat etmek için deliller ortaya sürerler, iyi kötü bir mantıkla açıklamaya çalışırlar. Başlarına gelenlerin sıklıkla felsefi, dini veya ideolojik sebeplerle olduğunu iddia ederler. Bunun herhangi bir mantık kurgusunun olmadığı, dağınık, sistemsiz ve ‘bizar’ diye nitelendirilen acayip, tuhaf karakterli hezeyanlar da görülebilmektedir.

Hebefrenik Tip (Dezorganize Tip) 

Hastalar ilgisiz ve dağınıktırlar. Duygu ve düşüncelerinde, konuşmalarında bir kopukluk ve donukluk söz konusudur. Endişelidirler. Ara sıra esprili veya komik tavırları dikkat çeker, şaklabanlık yapabilirler, uygunsuz durumlarda gülümseyebilirler. Sorulan bir soruya anlamsız bir şekilde gülerek cevap verebilirler. Hebefrenik hastaların bazen mantıklı düşünebildikleri, karşısındakileri şaşırtabilecek şekilde normal konuştukları görülebilir, ancak çoğunlukla tutarsız ve karışık düşünceler içindedirler. Paranoid tipteki gibi hezeyani düşünceler bir felsefi veya dini sistematik içinde ortaya çıkmaz. Bağlantıları yoktur. Mantıksız ve saçmadır. Gerçekten iyice uzaklaşmıştır. Hasta paranoid hastalar gibi fikirlerini kanıtlamaya çalışmaz. Kendini diğerlerinin saldırılarına karşı koruma ihtiyacında değildir. Paranoid hastalar gibi kötülük gördüklerine inanabilirler, ama buna pek fazla aldırmazlar. Büyüklük hezeyanları paranoid tipten daha sıktır.

Vücutlarının zarar gördüğü veya yıkıldığıyla ilgili hezeyanlar ve hipokondriyak uğraşlar sıklıkla görülür. Hastalar beyninin eridiğini, kalbinin yer değiştirdiğini düşünebilirler.

Katatonik Tip

Katatonik tip şizofreni son yıllarda geliştirilen başarılı ilaçlar sayesinde artık pek görülmemektedir. Bir huzursuzluk ve amaçsız davranışlarla giden heyecan döneminden sonra hastalar yavaşlar, gitgide pasifleşirler, geri çekilirler ve neredeyse tamamen hareketsiz hale gelirler. Birisi onu bezlemek, yatağına yatırmak veya fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için kıpırdatana kadar saatlerce hatta günlerce heykele benzer pozisyonda kalabilirler. Bu duruma ‘Katatonik Stupor’ veya ‘Katalepsi’ adı verilir. Hastalar dünyadan tamamen kopmuş gibidirler. En kötü veya en şaşılacak haberleri, mesela çok yakın birinin aniden öldüğünü duyduklarında bile gözünü kırpmaz, tepki vermezler. Yapılan gözlem ve araştırmalar bu tür hastaların içlerinde patlamaya hazır bir duygu volkanın olduğunu, o dönemde kendilerine söylenenlere karşı ilgisiz kalmadıklarını ve duygusuz bir yüz ifadesini korumalarına rağmen katatonik epizodun sonunda duyduklarının çoğunu doğru olarak tekrar edebildiklerini göstermiştir. Yani katatonik dönemde dünya ile ilişkileri olduğu halde küçük bir davranışla da olsa karşılık veremedikleri ortaya çıkmıştır.

‘Komut Otomatizması’ yani başkalarının söylediklerine kayıtsız şartsız boyun eğme sıklıkla görülen bir bulgudur. Hastalar çok itaatkâr ve uyumludurlar. Başkasının emirlerini dinlerler. Söylenen her şeyi yerine getirirler. Hatta hekimin vücuduna verdiği tuhaf bir pozisyonu bile saatlerce muhafaza edebilirler. Mesela hekim elini yukarı kaldırsa kaldırdığı pozisyonda tutarlar, muayene masasına başı boşlukta kalacak bir şekilde yatırılsa başları düşmeden saatlerce kalabilirler. Bu bulguya “balmumu esnekliği” adı verilir. Bazen de itaatkârlığa ters düşen davranışlar gösterirler. Bu duruma “negativizm” adı verilir. Hastalar istenenin tam tersini yaparlar. Örneğin dilini göstermesi istendiğinde ağzını sıkıca kapatır veya yüzünü başka tarafa çevirir. Gözlerini açması istense göz kapaklarını iyice kapatır, hatta hekim açmak istese direnir. Sağa git denilse sola gider, ayakta durması istendiğinde sürünme pozisyonuna geçebilir.  Negativizmin bir diğer şekli de ‘rijidite’dir. Hekim hastanın katılığını çözmeye çalıştığında hasta pozisyonunu dirençli bir şekilde devam ettirir.

Hareketler çoğunlukla rutin ve stereotipiktir. Yani amaçsız ve düşüncesizce tekrarlanan hareketler biçimindedir. Mesela çevresindekilere aldırış etmeden tekrarlayıcı bir şekilde soyunup giyinebilirler, kapıya gidip gelme, yerinde sayma veya aynı doğrultuda yürüme şeklinde hareket edebilirler. Bazen karşısındakinin hareketlerini (ekopraksi), bazen papağan gibi söylenenleri (ekolali), bazen de yüz hareketlerini (ekomimi) taklit ederler. Zaman zaman da ‘grimas’ ve ‘manyerizm’ denilen tuhaf, komik, kontrolsüz ve acayip yüz mimikleri gözlenebilir.

Hastalarda düşüncede ve konuşma içeriğinde ileri derecede fakirleşme söz konusudur. Buna ‘aloji’ ad verilir. Sorulan sorulara çok kısa veya “evet”, “hayır” şeklinde veya hiç alakası olmayan bir şekilde cevap verirler.

Rezidüel Tip (Tortu Şizofreni)

Bu hastalar geçmişlerinde en az bir şizofreni atağı geçirirler ancak sonradan bu bulgulardan hiç birini göstermezler. Yani hastalık gelmiş ve bir miktar tortu bırakarak gerilemiştir. Bu tortu genellikle olağandışı algılar, acayip inanışlar, hafif duygusal küntlük, durgunluk, yavaşlık, göz temasında azalma, sosyal performansta ve özbakımda azalma gibi hafif negatif belirtiler şeklindedir. Çoğu ya bu hafif şekliyle kalarak kronikleşir ya da tamamıyla iyileşir.

Basit Tip 

Rezidüel şizofreniden hayatlarının hiçbir döneminde tipik şizofrenik belirtilerin gözlenmemesiyle ayırt edilir. Bu yüzden hastalığın ne zaman başladığı kestirilemez. Diğer tiplerin aksine sinsice ve yavaşça gelişir. Ani veya dramatik bir şekilde ortaya çıkmaz. Ancak problemler çoğunlukla ergenlikten önce başlar. Bu problemlerin ne olduğu kesin olarak belli değildir. Pasiftirler, hırsları kalmamıştır, yaşamayı can sıkıcı olarak algılarlar ve vurdum duymazdırlar. Bu sebeplerden duygusal ve entelektüel açıdan gelişemezler. Buna rağmen pek üretken bir şekilde olmasa da desteklendikleri ortamlarda işlevselliklerini sürdürebilirler. Okul veya işle ilgili sorunları olabilir; heyecanlı ve cazip görülen şeylerden uzak durmayı tercih ederler.

Şizofrenide Dil Ve Konuşma Bozuklukları 

Şizofreni hastalığının belki de en önemli özelliği düşünce süreçlerinin ve muhakeme yeteneğinin bozulmasıdır. Kişiliğin bütünlüğünü sağlayan biyolojik mekanizmalar vardır. Bunu beynin ön bölgesi ve bazı alanlardaki sinirsel iletişim ağları sağlamaktadır. Eğer bu ‘nöronal ağ’da bir bozulma ve bilgi işlem sürecinde bir aksaklık olursa duygu, düşünce ve davranışlardaki bütünlük ortadan kalkmaktadır. Sonuçta disosiyasyon yani bütünün parçalarının çözülmesi dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Bu durumda zihinsel süreçler adeta birbirinden bağımsız olarak çalışmaktadır. Algılama, değerlendirme, muhakeme etme ve davranışa dökme süreci bu belirlenen disiplin içinde işleyememektedir.

Şizofrenideki bu çözülmenin belirtileri başlıca üç grupta toplanmaktadır:

Ambivalans (ikili duygulanım)

Otizm, yabancılaşma, acayipleşme

‘İnkoherans’ (bağlantısızlık)

Ambivalans duyguların birbirine zıt iki istikamette olma halidir. Bir manada tutarsız davranma şeklidir. Şizofrenide çok sık görülen bir durumdur. İsteme-istememe, sevgi-nefret, onaylama-reddetme gibi çift değerlikli duyguların bir arada olmasını ifade etmektedir. Bu ikili duygulanım şizofreni hastasının hedefe yönelik bir eyleme geçmesini engellemektedir. Şizofrenideki ambivalans bilinçli sorgulama ve farkındalık içermemektedir. Sonuçta kişi iradesinin dışında ve tuhaf birtakım davranışlar sergilemektedir ki buna da ambitandans adı verilmektedir. Bir hasta annesini çok sevdiğini söylüyor, ama yanına geldiğinde tokatlayıp saldırıyordu. Bir başka hasta kapıyı açmaya yöneliyor, ama sonra vazgeçip geri dönüyor, bu hareketi defalarca yapıyordu. Sağlıklı insanlarda da bu tür ikilemler görülebilmektedir. Hatta aynı şahsa karşı sevgi, nefret, ilgisizlik duyguları gelişebilmektedir. Burada sonucu etkileyen o şahsa ait somut ve anlamlı sebeplerin olmasıdır. Ancak bu ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, kişinin diğer ruhsal faaliyetleriyle bir harmoni ve uyumluluk göstermektedir. Şizofrenide ise herhangi bir sebep ve ruhsal uyum söz konusu olmamaktadır.

Yabancılaşma ve Acayipleşme

Yabancılaşma ve acayipleşme şizofrenik çözülmenin önemli ikinci bulgusudur. Birçok bulgunun altında bu yabancılaşma süreci yatmaktadır. Kişi mantıksız, akılsız, tutarsız, kararsız, garip ve tuhaf görünür. Yabancılaşmanın özellikle beynin ön bölgesinin işlevselliğinin bozulmasına bağlı geliştiği düşünülmektedir. Bu durum şizofreni hastasının her davranışında, her hareketinde ve konuşmasında dikkati çeker. Bütün düşünceler ve dürtüler adeta deforme olmuştur, bozulmuştur. Arkadaşlarına, akrabalarına, hatta anne babalarına karşı yabancılık çekmektedirler. Buna muhakeme etme ve değerlendirme kusuru eklenince yanlış inançlar ortaya çıkmaktadır. Bu yabancılık bir zaman sonra hastanın içe kapanmasına, yalnız kalmasına ve çevreyle irtibatının kopmasına sebep olmaktadır. Anne baba çocuklarını anlayamamaya başlar. Arkadaşları, çevresi onu tuhaflaşmış görürler. Adeta acayipleşmiş, konuşulamaz ve anlaşılamaz hale gelmiştir. Belki saatlerce konuşur, ama siz onun dünyasına bir türlü giremezsiniz. Hastalığın yarattığı ve dış gerçekten uzak bir dünyaya sıkı sıkıya bağlanmıştır. Dış dünyaya kapalı bir duruma gelmiştir. Gerçekle bağı kopmuştur. İşte bu duruma ‘otizm’ adı verilmektedir. Otizm kişinin gitgide çevreye olan uyumunu bozmakta ve bir uyum sorunu ön plana çıkmaktadır.

Dikkatin ve zihin melekelerinin bir noktaya toplanabilmesi, konsantrasyon kabiliyeti ve bir dereceye kadar hafıza fonksiyonu şizofreninin daha başlangıcında bozulabilmektedir. Bu çağrışımlardaki gevşemenin sonucu olup bir çözülme belirtisidir. Etkense şizofreninin daha gizli dönemlerinde ortaya çıkan sözel akıcılık, algılama, dikkat, işlek bellek ve bilgi işlem süreç bozukluklarıdır. Kişi dış dünyadan gelen uyarılara bir türlü konsantre olamaz, verileri bir araya getiremez ve çok yavaş işleyen zihinsel faaliyet duygu ve düşüncelerin birbirinden kopmasına sebep olmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan tabloya da bağlantısızlık anlamında ‘inkoherans’adı verilmektedir. ‘İnkoherans’ şizofreninin majör bulgularından biridir. ‘inkoherans’ sonucu düşüncelerde dağınıklık, çağrışımlarda gevşeklik, uygunsuz duygulanım gibi belirtiler ortaya çıkmaktadır.

Şizofreninin Tedavisi

Şizofreni tedavisi iki bölümden oluşmaktadır:

Biyolojik Tedaviler

İlaç tedavisi: Akut dönemde ilaç tedavisi, İdame ilaç tedavisi

Elektroşok

TMU

Psikososyal Tedaviler

Şizofrenide İlaç Tedavisi

Şizofreni hastalığında kullanılan birkaç grup ilaç vardır. Bunların başında “nöroleptik” adı verilen ilaçlar gelmektedir. Bu ilaçlar şizofreniye sebep olan dopaminin etkinliğini azaltarak etki göstermektedirler. Beynin frontal bölge dediğimiz ön bölgesindeki dopamin eksikliği içe kapanma, duygularda küntleşme, düşüncede yoksullaşma ve çevreye ilginin azalmasıyla giden “negatif belirtili şizofreni” tablosuna sebep olmaktadır.  Bununla birlikte diğer beyin bölgelerinde dopamin etkinliğinin artması tuhaf düşüncelere, halüsinasyon, hezeyan ve davranış bozukluklarına sebep olmaktadır. Buna da “pozitif belirtili şizofreni” adı verilmektedir.

Tedavide her alanın etkinliğini düzenleyecek ilaçların kullanılması gerekmektedir. Çok önceleri sadece beynin bütün alanlarında dopaminin etkinliğini azaltan ilaçlar vardır. Bu ilaçlar hala kullanılmakta olup, pozitif belirtilerde etkili olmakta, ancak “Parkinson” benzeri hareket bozukluğuna da sebep olmaktadırlar. En son çıkan ilaçlar hem beynin ön bölgesindeki etkinliği artırmakta, hem şizofreninin fırtınalı tablosuna sebep olan bozukluğu düzeltmekte, hem de parkinson ile ilgili bölgelerde bozulma yapmamaktadır. Yani etkililik oranları yüksek, yan etki oranları düşüktür. ‘Atipik şizofreni ilaçları’ veya ‘Yeni Kuşak Şizofreni İlaçları’ denilen bu ilaçlar şizofreni tedavisinde bir çığır açmıştır ve bu sayede yüz güldürücü sonuçlar elde edilmiştir.

Şizofrenide Elektro Şok Tedavisi (EKT)

Elektro Şok Hastalar İçin Bir Şans Ve Psikiyatrlar İçin Güvenilir Bir Tedavi Yöntemidir

Elektro şok tedavisi aslında psikiyatri tarihindeki en meşhur tedavilerdendir. İsminde “şok” kelimesi geçtiği için, beyinde kalıcı bir hasar oluşturduğuna inanılmaktadır. Oysa elektro şok hastalar için bir şans ve psikiyatrlar için güvenilir bir tedavi yöntemidir. Etkinliği kanıtlanmıştır ve yan etki bakımından daha masumdur. Zor zamanlarda imdada yetişen, hastanın kısa zamanda kontrol altına alınmasını sağlayan, yaşlılarda, hamile kadınlarda bile güvenilir bir şekilde uygulanabilen bir yöntemdir. Bununla ilgili yapılan çalışmalarda, hastalığı yeni başlayan hastalara yapılan “elektroşok” tedavisinin en az şizofreni ilaçları kadar etkili olduğu ve bu dönemde psikoterapiden daha yararlı olduğu ortaya konmuştur. Elektro şok tedavisinin şizofreni ilaçlarından çok daha etkili olduğunu ortaya koyan araştırma sonuçları da söz konusudur. Özellikle yeni başlamış ya da şizofreninin aktif döneminde, şiddetli bir tablo söz konusu olduğunda elektro şok tedavisi tablonun kontrol altına alınması ve hastanın bir an önce iyileşmesi konusunda çok üstün bulunmuştur.

Elektro şok tedavisinin tek bir yan etkisi vardır o da geçici unutkanlıktır. Bu unutkanlık hafif düzeydedir. Hasta her şeyi unutmamaktadır. Sadece hastane döneminde yaşadığı ufak tefek olayları ve detayları hatırlayamamaktadır. Bu da iki üç ay içerisinde geçmektedir.

Şizofrenide Psikososyal Tedaviler 

İlaçlar belirtileri hafifletmeye yardımcı olurken, çeşitli psikososyal tedaviler de hastalıkla alakalı davranışsal, psikolojik, sosyal ve mesleki problemlerde faydalı olabilir. Terapi yoluyla hastalar semptomlarını kontrol etmeyi, erken uyarı işaretlerini fark etmeyi ve nüksetmeyi önleyici bir plan yapmayı öğrenebilirler. Psikososyal tedaviler şunları kapsar:

Rehabilitasyon: Şizofreni hastalarının toplumda faaliyette bulunmalarına ve mümkün olduğunca bağımsız yaşamalarına yardım etmek için sosyal beceriler ve meslek eğitimine odaklanır

Bireysel psikoterapi: Kişinin hastalığını daha iyi anlamasına, başa çıkmayı öğrenmesine ve problem çözme becerisini geliştirmesine yardımcı olur.

Aile terapisi: Ailelerin şizofreni hastası olan yakınlarına daha iyi yardımcı olmalarını ve onlarla daha etkin bir şekilde ilgilenmelerini sağlar.

Grup terapi/destek grupları: Karşılıklı yardımın sürekliliğini sağlar.

Hastaneye Yatma

 Şizofreni hastalarının çoğu ayakta tedavi edilir. Bununla beraber şiddetli semptomları olanlar veya kendilerine ya da diğerlerine zarar verme tehlikesi olanların durumlarının dengelenmesi için hastaneye yatırılmaları gerekebilir.

Şizofreni Hastaları Tehlikeli midir?

Kitaplar ve filmler çoğunlukla şizofreni hastalarını tehlikeli ve vahşi gösterir. Oysa bu her zaman geçerli değildir. Çoğunlukla çevrelerinden uzaklaşmayı ve yalnız olmayı tercih ederler, fakat hastalığın yanında madde veya alkol bağımlılığı olanlar tehlike ve şiddet içeren davranışlarda bulunabilir. Öte yandan şizofreni hastaları kendilerine zarar verebilir. Şizofreni hastaları arasında genç yaşta ölümün birinci nedeni intihardır. Doğru tedaviyle şizofreni hastaları psikiyatri hastaneleri yerine, aileleriyle veya toplum içinde üretici bir hayat yaşayabilirler.